Efenim, pazartesi annem diz protezi ameliyatı oldu. Biz pazardan Ödemiş'e geldik. Merak edenler için ameliyat başarılı geçti. Annem oldukça iyi. Dün kontrollü yürümeye başladı. Bugün de bir aksilik olmazsa taburcu olacak. Bir süredir yazıya zaman ayıramam bu yüzden. Fazlaca bölünüyorum. Şu an zaman ayıramıyorum yazmaya doğal olarak. Eve geçince bir miktar rahatlar, en azından biraz yazabilirim.
Tahmin edersiniz ki bu tarz zamanların eşlikçisi bolca bekleme. Sürekli bir şeyleri bekliyorsunuz. Pek yalnız kalmadığım için düşünmeye de pek fırsatım olmadı ancak aralarda yine de kafama türlü türlü soru takıldı. (Bu yazı bu cümlede kaldı. Telefon geldi ve evden çıktım. 9 gibi kalktım. Şu an saat 12. Bir toplantı için bilgisayarı açtım. Yapacak bir şey yok. Önce aile. 😄)
Saat 21:52. Anne taburcu oldu. Evdeyiz. Gelen giden ancak odaya kaçabildim. Bugün, dün ve öncesi pek mesai yapamadım. Nerede kalmıştım? Hastanede kafama takılan sorular.
İlki devlet hastanesi ile ilgili ne bekleme gerektiğini bilememek oldu. Hastaneden bazı görseller paylaşmak istiyorum sizinle.
Bu yataklar kapı takılmadan önce odaya konmuş. Nereden mi biliyorum? Çünkü kapıdan çıkmıyorlar. Fotoğrafta gördüğünüz yatağın ortası çökmüş. Ortopedi kliniğinde hasta yatıyor bu yatakta. Ayak kaldırma, yatak açısı değiştirme vb. şeyle r çalışmıyor. Refaketçi koltuğu, 90'lardan kalma buzdolabı ve uyduruk işçilik ve tadilat ile piç olmuş bir tavan.
Vatandaş bunu mu hak ediyor? Ödemişte vatandaşın başka seçeneği de yok. Parasını verip özel hastaneye gidebilecek durumda değil. Bir sürü eksiği anlıyorum ama o yeşil hortumu anlamıyorum. Lavabonun pisliğini, tuvaletin rezilliğini anlamıyorum. Burası hastane yahu.
Sonra diyorum ki buna da şükür mü demek lazım acaba? Belli ki devlet ancak bunu yapabiliyor. Doktorlar özverili, hemşireler keza öyle. Ama imkanlar bu. "Bu imkanlar ile çok iyi hizmet veriyorlar" diye düşünüyorum istemsizce. Sonra onların da bunu hak etmediğini düşünüyorum. Nereden tutsan rezillik.
Eski devlet hastanesi yıkılıyor şu anda. Bu bina çok değil 7 yıl önce açılmış, 2018'de. Binanın haline bak. Ucuz işçilik, ucuz malzeme, ucuz müteahhitlik bir araya gelmiş arkalarında bir "eser" bırakmış.
Böyle zamanlar bir ilçede olmak ile büyük şehirde olmak farkının en çok hissedildiği zamanlar benim için. İmkanlar elden geldiği kadar. Daha fazlası olmayacak. Neden olsun ki?
Hastanenin kantinde otururken Aysel'e eski devlet hastanesini anlatıyorum. Rahmetli babam çalışırdı. Karşısında otopark vardı. Adı "Semeekant". Menzil tarikatının Sağlık Bakanlığı yapılanmasının ispatı gibi. Bu hastanenin kantinini kim işletiyor dedik. Van Erciş'te kurulu bir şahıs şirketinin şubesi çıktı. Ödemiş'ten bir işletmeci çıkmamış. Taaa Van'dan gelmiş işletmeci olmuş birisi. Haksızlık etmeyeyim yine de. Belki Menzil ile alakası yoktur. Olsa ne fark eder sanki? Herkes yolunu bulmuş. Öyle bir çaresizlik...
Diğer yandan da modern tıp üzerine düşündüm. Yukarıda gördüğünüz röntgen bir diz protezi. Aşağıya renkli bir görseli bırakayım.
Bu operasyon çok rutin bir ameliyat. 2. gün ayağa kalkıyorsun. Bir kadın geldi annemin odasına. Cumartesi düşmüş. Kolu kırılmış. Hatta dağılmış. Pazartesi ameliyat etmişler. 3-4 platin takmışlar, vidalama, başka bir sürü operasyon. Kolu sarılı geziyordu sadece 3 gün sonra. 100 sene önce henüz Penisilin bulunmadığı bir dünyada enfeksiyon sebebi ile ölecekti muhtemelen. İnsan içine doğduğu dünyayı normal kabul ediyor. Sanki bunlar hep varmış gibi geliyor. Halbuki çok yeni her şey.
Halam annemin ameliyatını 20 yıl kadar önce olmuş. O zaman metal protez varmış. Dizini bükemiyor o yüzden. Annem ise 2 hafta sonra halı sahaya çıkabilir gibi duruyor. 😄 Modern tıp büyük nimet. Yeterince düşünmüyor, saygı göstermiyoruz.
Ortopedi servisi ile "Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Ünitesi" aynı katta. Sene 2025 ve bu şarlatanlık devlet tarafından destekleniyor. Akıl alır gibi değil. Biraz düşününce aklım alıyor. Arz ve talep herhalde. Devletimiz artık şirket gibi yönetiyor malum ülkeyi...
Bir yandan da geniş aile, mahalle ve topluluklar üzerine düşünüyorum bu aralar. Kentlere gittikçe bu topluluklar yavaş yavaş yok oluyor. Halbuki çok kıymetliler. Bu bağlar kolay inşa edilmiyor. Emek ve zaman gerekiyor. Ama sistem, modernite, kapitalizm, günümüz anlatısı bizi bireyselliğe zorluyor. Bireysel olmak kısmını anlamak hatta benimsemek ile birlikte bir şeyleri yanlış yaptığımızı da düşünüyorum. Bugünün sorumlusu artık hiçbir yere ait olmamız olabilir mi? Köklerimiz olmadan kendimiz olabilir miyiz?
Bu konuyla ilintili aşağıdaki tweeti gördüm bugün. Köklerimizden uzakta yine biz, kendimiz olur muyuz? Ya da bizi kopartıp bir yerlere dikseler oraya yeniden kök salar mıyız?
Sonunda pasaportu aldim.
Insan dilinden nefret ettigi ulkenin vatandasi olur muymus, olurmus.
Hevesle gelmistim buraya, yastan mi burada olmaktan mi bilmiyorum, icimde zerre nese veya sevinc kalmadi. Sevinmedim bile.
Varligini,benligini öldürerek cocuguna guvenlik almakmis hayat pic.twitter.com/akxXIXWDd2— Pati (@fenicefelice2) February 11, 2025
Sarabildik mi şu ana kadar? Kalktık geldik İstanbul'a kendi şehirlerimizden, oldu mu? Daha iyi olduk mu? Bilmiyorum. Daha iyi olduysak neden hep hayalimiz İstanbul'dan gitmek oldu?
Bu konuda biraz biriktirdim. Düşünmeye fırsatım oldu. Ayrı bir yazı yazacağım. Gideyim azıcık aile ile sosyalleşeyim. Yarın yeni bir yazıya başlarım umarım. Öperim...